Atölye / Atelier – Baysan Yüksel

Kavramsal çerçeve:

(Bahar Güneş)

2020’nin ilk çeyreğinde, alınması zorunlu toplumsal önlemlerin ötesinde, bireysel sorumluluğa dayanan global bir sağlık krizi yaşadık. Kendi üzerine düşeni yapan bireylerin kendilerini kısıtlamaya başladıkları, toplu bir yabancılaşma süreciydi bu. Her an tetikte olup kendi ayrılma ve izolasyon yöntemlerimizi geliştirdik. Yapabileceklerimiz ve yapamayacaklarımız belirgindi. Öteki ile bağımızın koptuğu teklik hâlinde, sürece son verecek bir gelişme bekledik. Beckett’in Godot’yu Beklerken’deki Vladamir ve Estragon karakterleri gibi müphem bir bekleyişten sıkılıp oyunlar oynamayı denedik. Balkonlarda şarkılar söyledik, yemekler yaptık, ekmek pişirdik ama oyunlar bitmeden oyundan sıkıldık. Tabii bu salgın tüm toplumu etkilese de herkesi eşitlemedi ve adil davranmadı. Evde kalıp oyunlar oynayamayan toplumsal gruplar, süreci herkesten daha ağır koşullarda yaşadı, yaşıyor.

Ben size süreci kendi izolasyonu içinde üreterek geçiren bir sanatçının üç aylık öyküsünü aktaracağım.

Hikâye anlatımı, Baysan Yüksel’in sanatsal pratiğinde kullandığı temel bir dildir. Hikâyeler, kolektif bilinçaltının ardında bıraktığı kavrayışı keskinleştiren izler gösterir. Bu anlamda çalışmaları  rüyalara ve evrensel sembollere göndermeler yapar. Baysan Yüksel’in çalışmalarının genelinde sık sık yılan, ahtapot, ve balık gibi sembollerle karşılaşırız. Hayatın hem başlangıcını hem de özünü temsil ettiği için bir metafor olarak su kavramını konularında sıklıkla işler.

Atölye sergi / projesi’nde ise önceki üretimlerinden biraz daha farklı olarak “ev” kavramı konularının içinde belirgin oluyor. Yüksel’in işlerinde gücünü hikâyelerden ve düşlerden aldığı semboller çalışmalarının hem özü hem de biçimi gibidir. Bu seride ayna, ev, su gibi kavramlar yalnızlığın boyutlarını temsil eder. Kendisine sorulduğunda “Ayna hepimiziz” diyen sanatçının, toplumsal eşitsizlikleri bir mercek gibi görünür kılan ve ezberlerin bozulduğu kriz anında, aynaya kendini yakın tutan ama aynaya bakmayan figürleri bir sarkaç gibi ötekisini, umudunu, dengesini arıyorlar.

Yüksel’in figürleri yalnız olma hâlini deneyimliyor. Yalnız olma hâli; fiziksel yalnızlık, yani ötekisiz bir kendiliğin boşluğa akan ruh hâlleri. Figürler pencereden kimsenin olmadığı  dış dünyaya bakıyor, sınırlı bir hareket hâlinde yansımasını doğada arıyor ya da herhangi  bir mekânda hareket edilebilen alanların keskin sıkışmışlığı içinde dışarıdan bir işaret bekliyorlar. Rüyalar kadar gerçek bir sessizlik ve sahicilikte bize bakıyorlar.

#halkacevrimici’nde izleyiciye sunulan eserler beş gruba ayrılıyor. Belli düzenleme yaparak ve bir akış yaratarak Baysan’ın üretimleri arasından seçtiğimiz işlere eşlik eden cümleler ise sanatçıya ait. Akışta bulacağınız iş görselleri ve metinler Baysan’ın kendi atölye koşullarında oluşturduğu sergi videosu ile sonlanıyor.

Atölye / Atelier – Baysan Yüksel

“Eve kapanma” süreci ile birlikte benim açımdan yalnız olma hâli deneyimine yeni bir boyut daha eklenmiş oldu; fiziksel yalnızlık. Evden çıkamama üzerine düşünmeye başladım. Evden çıkamamanın birçok sebebi olabilirdi. Maddi imkânsızlıklar yüzünden evden çıkamama (evde olana mecbur olma hâli), cezalandırılma ( ev hapsi: devlet ya da çocuksanız aile tarafından verilen) , toplumsal dışlanma ( her tür ostracism ), fobi, kaygı, korku ( en şiddetlisinde agorafobi, tacize uğrama endişesi, maddi manevi bütünlüğünün tehdidinin endişesi /savaş, toplumsal kaos vb. , depresyon ) veya hastalık. Bunlar ilk aklıma gelenler. 

..

İşlerde “ev” temsilinin bir metafor olarak suyun yerini almış olması yerinde bir görüş. Suyun akışkanlığı kendini katılık ve sıkışıklığa, bir yere sığamamaya bıraktı çünkü. Kendimi havadan yapılmış bir buzun içinde gibi hissediyordum. Evet, hareket edebiliyor ve nefes alabiliyordum. Ama bu hareketliliğin keskin bir sınırı vardı. İhtimaller de kısıtlıydı. Bir noktadan sonra havadan oluşan o buzun keskin kenarlarına çarpıyordum.

Fiziksel olarak bu kadar uzun bir süre daha önce yalnız kaldığımı hatırlamıyorum. Annem, babam hemen yanı başımda olmasına rağmen onlara sarılamıyordum. Telefon konuşmaları, görüntülü sohbetler bir yere kadar yetiyordu. Hiçbiri sarılmanın fiziksel temasın yerini alamıyordu.

….

Adaptasyon daha zor, iklim koşulları daha sertti. Bir bahçenin içinde olmak her ne kadar keyifli görünse de benim gibi polen alerjisi olan biri için bu güzellikler tarafından her an saldırıya uğrayabilme potansiyeli taşıyordu. Çoğu gece ilaca rağmen burnum tamamen tıkanmış, nefessiz kalmış uyandığım oldu. Polen ve virüs bu anlamada gözle görülmeyen tehdit unsurları olarak zihnimde benzer kapları doldurdu. Bahar aylarında da evden pek çıkamadığımı hatırladım. 

…..

Tek fark dışarıda da kimselerin olmamasıydı. Figürler pencereden bakarken dışarıdan bir işaret bekliyorlar. Ne kadar süreceği belirsiz olan bu dönemin geçtiğinin haberinin gelmesini bekliyorlar. Ayna, hepimiziz. Benzer koşullardayız ama bazılarımız daha çok tehlikenin içinde. Fazla empati gündelik hayatı etkileyecek kadar yoruyor, duyarsızlaşma ise umutsuz kılıyor. İkisinin arasında bir denge arıyordum. Aynayı yakın tut ama çok fazla bakma, olarak temsil ettim bu düşünceyi. 

A Studio

Son Söz: Baysan Yüksel’in kendi teknik olanaklarıyla oluşturduğu ve kürate ettiği A Studio sergisi, sanatçının atölyesini ve çalışmaların bütününü bir arada izlemeye imkân veriyor.

A Studio sergisinin biyografik arka planında sanatçı var. Bugüne kadar deneyimlediğimiz galeri mekânları ve küratöryel stillerin ötesinde yeni bir deneyim sunuyor. Kendi yarattığı estetik biçimleriyle eserleri ilk gözden izleme olanağı buluyoruz. Sergileme tekniği , anlatım dili ve sunum biçimiyle sergiyi hangi sırayla izleyeceğimizi söyleyen haritayı kendisi oluşturuyor. Yönlendirme olmaksızın bağımsız bir sanatçının , izleyiciyi kendi iradesiyle yalnız bırakan saf bir sergi videosu var. Sergi ile aramda ise sadece sanatçının ikna gücü var.

Durrell’a Yanıtlar /Responses to Durrell

Durrell’a Yanıtlar, halka grubundan ve sanatçılarımızdan Doğu Çankaya’nın, aynı besleyici bağa referansla yıllar içinde ürettiği bazı işlerin görselleştirilip belgelenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Yaşamı ve eserleri Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya uzanan Lawrence Durrell’ın yapıtlarına Çankaya’dan görsel yanıtları içerir. Çankaya uzun zamandır başucu kitapları yaptığı yazarın eserlerini ve dünyasını zaman zaman kendi özgün projelerinde ele alıyor. #halkacevrimici bu dizgeden örnekleri bir araya getirdi; İpek Çankaya editörlüğünü yaptı, bağlayıcı metinleri yazdı.

Responses to Durrell aims to bring together and document works by our collaborating artist and group member Doğu Çankaya that carry the same referential connection throughout the years. This project contains Doğu Çankaya’s visual responses to the work of the English writer Lawrence Durrell whose life and work are mostly focused in the Mediterranean life and geography. The portfolio is gotten together with the editorial contribution by İpek Çankaya.

1.

2010’ların ilk yarısında Doğu Çankaya o zamanki üretimlerini kendi tasarlayıp hazırladığı bir portfolyo kitapçığında topladı. Kitapçığı Lawrence Durrell’ın İskenderiye Dörtlüsü adlı serisinin üç kitabından ödünç aldığı başlıklara böldü. Resimlerinden örnekleri Justine, heykellerinden örnekleri Balthazar, üç boyutlu resim-yerleştirmelerini Clea başlığı atında toplamıştı. Her bölüm ilgili kitaptan Çankaya’nın seçtiği alıntılara da yer veriyordu.

In the first half of 2010s, Doğu Çankaya designed and made a portfolio booklet for his works. He divided the booklet in three sections and named each after a Durrell book: Justine, Balthazar and Clea. These were the three titles of the autor’s Alexanderia Quartet. Çankaya gave examples of his paintings in Justine, his sculptures in Balthazar and his three dimensional painting-installations in Clea. Each section also contained quotations that Çankaya selected from these books.

2.

halka olarak 2018 Contemporary Istanbul Çağdaş Sanat Fuarına katıldığımızda Doğu, Lawrence Durrell’in Justine romanından esinle 20 resimlik bir seri hazırladı. Fuara katılım için ödediğimiz ücret ve o yıl çeşitli işlerde harcadığımız prodüksiyon bedelleri bu seriden satılan 6 resimle karşılanmıştı. Burada sanatçının arşivinde bulunan diğer on dört yapıt belgelenmektedir.

In 2018 when halka participated in the Contemporary Istanbul Art Fair, Doğu created a series of 20 paintings inspired by Lawrence Durrell’s book Justine. That year’s fair fee and various production costs throughout the year were covered by the 6 paintings from the the series that were sold in the fair. Here, we document the remaining fourteen that are in the artist’s archive.

3.

2019 sonbaharında halka‘da yaptığımız, kavramsal çerçevesini İpek Çankaya’nın yazdığı, küratörlüğünü Bahar Güneş ve Öykü Demirci’nin yaptıkları Mekan Ruhuna Yolculuk sergisi için Doğu bu kez Durrell’ın Mekan Ruhu adlı kitabından hareketle üç adet dörtlü gruptan oluşan 12 resim yaptı. Sergi konsepti de bu kitaptan ilham almıştı. Resimlerden dört tanesi sergiye dahil edilmedi ve henüz sergilenmedi. Sergilenenlerden biri özel bir koleksiyon için satın alındığından burada sanatçının arşivinde bulunan on bir tanesi yer alıyor.

In the Fall of 2019 Doğu made 12 paintings that he conceived in three series of fours for halka’s Journey to the Spirit of Place exhibition (conceptualized by İpek Çankaya, and curated by Bahar Güneş and Öykü Demirci). The work was a response to Durrell’s book called The Spirit of Place which the exhibition concept was also originated from. Four of these paintings were not included in the exhibition and not shown yet. Since one of the exhibited paintings was sold to a private collector, the remaining eleven that are in the artist’s archive are illustrated here.

4.

2019’da Doğu bir kez daha Durrell’a göndermeyle, bir yıl önce Contemporary Istanbul için ürettiği işlerle bazı benzerlikler taşıyan bir seri üretti. Bu kez, merkezdeki karakter İskenderiye Dörtlüsü’nün farklı kitaplarından replikleri dillendirdi. Bir önceki seriden farklı olarak malzeme çeşitlendi; Doğu’nun zaman zaman kullandığı cam ve ayna eklendi. Cam katmanları ve aynalar hem düşünme biçimindeki bir yeniliği işaret ediyordu, hem de izleyici olarak anlatıda yeni bir boyut bulmamıza olanak tanıyordu.

In 2019, Doğu once again made a series of oil paintings in relation to his works in Contemporary Istanbul 2018. This time the main character was quoting lines not only from Justine, but from various books of the Alexandria Quartet. Different from the previous series this time the materials were diversified with the addition of layers of broken glass and mirrors. This occationally re-occurring choice material implies a new approach in his line of thinking in the construction of the work, and enables us, the viwers, to find another dimension in the narrative.

5.

Durrell’ın üç yıl yaşadığı Kıbrıs’ı 1956’da terk etmek zorunda kalışına ithafen yazdığı bir şiir…

A poem called “What a Man Wants from an Island?” in reference to Durrell’s obligation to leave Cyprus in 1956 where he had lived for three years.

İnsan Ne İster Adadan?
Kendine ait olandan, yalandan
Uzağı gören körlerden
Ağızlarında tutuşmuş, yanmış kor olmuş af
Dilemekten
Belki yüksek tepede
Belli belirsiz bir görüntüde
Olan
Bir yüksek tepeden aşağı bakarken
Kokusu ölümün
Olacak olan
Ölümün elinde yansıyan tadını gizleyerek
O gemideki
Arkasına bakamadan gidişini adadan
O adadan
En çok da o yüksek tepeden

06.06.2020, Bodrum